Dünya Kadınlar Günü’nün karmaşık mazisi
Vakanüvis
Yarın, Dünya Kadınlar Günü. Bu vesileyle konvansiyonel medyadan yeni medyaya kadar her yer 8 Mart , yorum ve paylaşımlarıyla dolacak.
İyisi mi biz önden gidelim ve halen 25’ten fazla ülkede resmi tatil, en az bir düzine ülkede de resmi olmayan tatil olarak kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün epeyce karmaşık mazisine bakalım.
“Amerikan solcuları”nın 51 yıl gecikmeyle hatırladıkları gün
Dünya Kadınlar Günü’nün kökenleri hakkında bolca tartışma var. Bildik ezber; “8 Mart 1908’de New York’ta hazır giyim işçisi olan bir grup kadın, çalışma koşullarını protesto etmek için greve çıktı ve yürüyüş yaptı. Bu, 8 Mart’ın takip eden yıllarda kutlanmasına ilham verdi.” şeklinde.
Kadınların bu günü seçmelerinin nedeni ise 8 Mart 1857 tarihinde meydana gelen talihsiz bir olaydan dolayıydı. New York’ta, 40 bin civarında dokumacı işçi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi talebiyle çok sayıda fabrikada greve başlamıştı. Ancak polis grevcilere çok sert davranmış, bir grup kadını fabrikaların birine kilitlemişti. Bu kargaşada yangın çıkmış ve olayda tam 129 kadın can vermişti.
İşte, New Yorklu kadınlar, 1908’in 8 Mart’ında, yıllar önce hayatını kaybeden hemcinslerini tam 51 yıllık bir gecikmeyle anmışlar, bu anma da Kadınlar Günü’nün geleneksel hale getirilmesine ilham vermişti. Polis, 1908’deki bu gösterilere karşı da – tıpkı yarım asır önceki ilk olaylarda olduğu gibi – çok sert karşılık vermişti.
Gösteriler, o günle de sınırlı kalmamış, aralıklarla aylarca sürmüştü. Ertesi yıl ise Amerika Sosyalist Partisi, “Ulusal Kadınlar Günü”nü örgütlü bir kutlama haline getirmişti. Böylece,yarım asır önceki bir olay, 1909 yılında, hem de kapitalizmin kalbi hüviyetindeki bir ülkenin “sosyalistleri” tarafından kitlelere mal edilmişti.
“Komünizmin büyükannesi” iş başında
ABD kökenli Kadınlar Günü’nün, uluslararası boyuta taşınması ise sonraları “komünizmin büyükannesi” lakabıyla tanınacak olan Alman Clara Zetkin’in girişimiyle olmuştu.
Zetkin, ülkesi Almanya’yı organize ettikten sonra Fransa’ya da gitmiş, “Bastille Günü” toplantısında, ateşli bir konuşmayla Dünya Kadınlar Günü’nün Fransa’da da kutlanması gerektiğini anlatmıştı.
Aynı dönemde Rusya, 1917 Ekim Devrimi’ne doğru yol almaktaydı. Bolşeviklerle Çarlık güçlerinin çatışmaları bütün ülkeyi kaplamıştı. Cesetler artıyor, kaos ortamında sefalet ve açlık da yaygınlaşıyordu. Ve evet, yine o kadın! Adeta “Dünya Kadınlar Günü Misyoneri” gibi çalışan Clara Zetkin, birkaç yıl sonra “Sovyetler Birliği”ne dönüşecek olan Rusya’ya da gelmişti.
Zetkin, 1917 Martı’nda – tuhaf bir şekilde – adeta tek başına hemcinslerini organize etmiş,Rus kadınların 8 Mart’ı kutlamasını kitlesel hale getirmişti. Bu arada, Clara’nın Rusya’da komünist aktivist iki de sevgilisi olmuştu. “Komünizmin büyükannesi”, soyadını da Rus Yahudisi Ossip Zetkin’den – evlenmeden – almıştı.
Komünist lider Troçki, 8 Mart’ı kutlayan kadınları “fırçalamıştı”
Rus kadınlar aslında, kadın haklarıyla o kadar da ilgili değillerdi. Sokaktaki kadınların öfkesinin nedeni; gıda kıtlığı, aç kalan çocuklar, özetle topyekûn sefaletti. Öte yandan, “Komünist Babalar” da bu biraz başına buyruk gösterilerden pek de memnun kalmamışlardı.
İhtilali birkaç ay sonra gerçekleştirmeyi planlayan önderler açısından bu kitlesel eylem erkendi, yersizdi. Öyle ki, devrimin gerçekleşmesi ve Çarlığın yıkılmasında büyük pay sahibi olan Lev Troçki – 1929’da İstanbul Büyükada’ya sürgüne gönderilecekti – bazı gösterici kadınları “fırçalamıştı.”
Bu arada, o kargaşa günlerinde – yine – ortaya çıkan o tuhaf kadın, Clara Zetkin, kimi kaynakların dediğine inanılacak olursa, Bolşevikler iktidara geldiğinde “Lenin’e emrederek” 8 Mart’ı, yeni devletin bayramlarından birisi olarak ilan ettirmişti. Bu furyaya sonra Komünist Çin de katılacaktı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili bir başka dikkat çeken nokta da, kökeni ABD olmasına rağmen, kutlamaların bu ülkede etkisi / coşkusu zamanla gerilerken, epeycesi komünist olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde giderek yaygınlaşmasıydı. Harvard Üniversitesi Rusya ve Avrasya Çalışmaları Merkezi’nden tarihçi ve aktivist Rochelle Ruthchild de kaleme aldığı bir yazıda, bu tuhaflığa dikkat çekmişti:
“Dünyanın her yerindeki insanların, ABD kökenli bu günü gözlemlemesi gerçekten ilginç. ABD ise bunu aynı derecede umursamıyor.” Bu arada, “umursamayanlar” arasında Birleşmiş Milletler de vardı. BM, Dünya Kadınlar Günü’nü, atıf yapılan olaydan 119, ilk anmadan ise 67 yıl sonra, ancak 1975’de kabul etmişti.
“Dünya Kadınlar Günü’nde neden anneliğe vurgu yapılmaz?”
ABD Minnesota’daki Charlemagne Enstitüsü’nden Jordan Alexander ise Dünya Kadınlar Günü’nün, içerisinde aşırı bir feminist içerik kazanmasına dikkat çekmekte.
Alexander, 1 Mart 2023’te enstitünün dergisinde yayınladığı, “Dünya Kadınlar Günü’nün Karanlık Kökenleri” başlıklı incelemesinde şunları yazmıştı:
“Kadınlar Günü, adını aldığı cinsin özelliklerini, hassasiyetlerini dikkate almıyor. Eğer kadınları yücelteceksek, kadınları benzersiz bir şekilde kadın yapan nitelikleri teşvik etmemiz gerekmez mi? Metinler, söylemler annelik veya kadınlık gibi kadınları benzersiz kılan şeylere neden odaklanmaz? Kadınların kutlamaya değer özel bir şeyleri yoksa neden Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz ki? Oysa ilk yıllarda, ABD’deki bir toplantıda söz alan kadın aktivist bile sözlerine, ‘Bir kadının öncelikli görevi evi ve anneliğidir.’ sözleriyle başlamıştı.”